İçeriğe geç

Kültürel emperyalizm ve kültürel asimilasyon nedir ?

Kültürel Emperyalizm ve Kültürel Asimilasyon: Bir Hikayenin Ardında

Bir akşam Kayseri’nin sıcak yaz rüzgarı, penceremi hafifçe aralayarak içeri girmişti. O gün yaşadığım olayları düşündükçe, içimde garip bir huzursuzluk belirmeye başlamıştı. Sanki bir şeyler kaybolmuştu; belki de kaybolan, basit bir şey değil, çok daha derin bir şeydi. O akşam, arkadaşım Emre ile yaşadığımız sohbet aklıma gelince, kültürel emperyalizm ve kültürel asimilasyon kavramlarının ne kadar hayatımıza girdiğini fark ettim. Yıllardır bir şeylerin bizden alınmaya çalıştığını, bizlere “yenisi daha iyi” diyerek eskiyi unutturmak istediklerini hissediyordum ama tam olarak neydi bu? Hangi kelimelerle tarif edebilirdim?

Emre ve O Gecedeki Sohbet

O akşam Emre, dışarıda sıcak bir akşam çayı içmeye davet etti beni. Kayseri’nin merkezine doğru yürürken, şehrin tarihi dokusuna bakarak, aslında bir zamanlar bu sokaklarda benim gibi insanlar yaşar, çalışır, sevinçleriyle ve hüzünleriyle hayatlarını sürdürürdü diye düşündüm. Ama sonra, Emre’nin “Bence bu şehir gerçekten modernleşiyor” demesiyle, gözlerimdeki bir sis kalktı.

Bana “modernleşiyor” derken, neyi kastettiğini tam olarak anlayamadım. Emre, “Bak, ne kadar güzel! Her şey batıya doğru bir akışta. Artık eski Kayseri’nin yerine daha çok modern kafeler, alışveriş merkezleri, batı tarzı yaşam var. Benim için bu çok heyecan verici” dedi.

Ama o an, içimdeki duygular karıştı. Batılılaşmanın, modernleşmenin başka bir şeyle karıştırıldığını düşündüm. Kültürel emperyalizm diye bir şey var mıydı? Emre’nin heyecanı, bana bir tür kaybettiğimiz köklerimizi hatırlattı. Kültürel emperyalizm, aslında kendi kimliğini baskı altında tutup, başkalarının kültürünü “daha iyi” olarak empoze etmek değil miydi? Batı tarzı yaşam, bize neden zorla dayatılıyordu?

İçimde bir yerde bir şey kırılıyordu. Kültürel emperyalizm ve asimilasyon konusundaki düşüncelerim bir araya geldi. Kültürümüze baskı yapılıyordu; ama bunu hiç fark etmeden “modern” olduk sanıyorduk. “Gerçekten modernleşmek mi istiyoruz, yoksa kimliğimizi kaybetmek mi?” diye düşündüm.

Kültürel Asimilasyonun Sınırsız Gücü

Ertesi gün bir arkadaşımla, üniversitedeki kafede, farklı kültürlerden gelen öğrencilerle sohbet ederken, yine aynı hisleri hissettim. Bir arkadaşım, “Burası çok batılı bir yer. Sanki İstanbul’da değil de, Paris’teymişim gibi hissediyorum” demişti. Bu cümleyi duyduğumda, içimde bir rahatsızlık başladı. Ne kadar benzer bir duygu… O an ne olduğunu anlatamıyordum ama galiba bir şeyler değişmişti.

O arkadaşım, Kayseri’ye alışmaya çalışıyordu ama bir yandan da İstanbul’dan gelen batılı yaşam biçimlerini burada da görmek istiyordu. Oysaki bu şehir, on yıllardır bize ait olan, geleneklerle yoğrulmuş bir kültüre sahipti. Evet, dünyaya açılmalıydık, ama biz kimliklerimizi kaybederek mi? Yavaşça içimdeki hayal kırıklığı büyümeye başladı. Kültürel asimilasyon, sadece bir insanın kendi kültürünü kaybetmesi değil, tüm bir toplumun kimliğini, geçmişini yavaşça unutmasıydı. Kayseri’de yaşadığım bu “batılaşma” ve “modernleşme” çabası, aslında tam olarak bir şeyin kaybolmasına yol açıyordu. Kaybolan sadece eski bir yaşam biçimi değil, kendi kendimize var olabilme gücümüzdü.

İçimdeki insan diyor ki: “Kendi köklerine sahip çıkmalısın. Kültürel değerlerini kaybetmek, sadece geçmişine sırtını dönmek değil, geleceğini de belirsizleştirmektir.”

Kültürel Emperyalizmin Duygusal Yükü

Kayseri’deki eski mahallemin, her bir sokağının, her bir taşının bende bıraktığı izler vardı. Ama son zamanlarda, bunlar bir bir siliniyordu. Kültürel emperyalizm, bana hep yabancı bir şeyler empoze edilmesi gibi gelmişti. Yani bir gün, elinde bir kutu batılı ürünler ve batı kültürüyle dolu bir hayat, sana doğru dayatıldığında ne yapardın? Bunu ne kadar kabul edebilirdin?

O eski mahalledeki insanları düşündüm. Onların birbirine sıkı sıkı bağlı geleneklerini ve yaşama biçimlerini… O gelenekler, yavaşça yok oluyordu. Sadece büyük alışveriş merkezleri, parıltılı reklamlar ve “batılı” yaşam tarzlarıyla değil, düşüncelerimizde de bir değişim vardı. Kültürel emperyalizm, sadece dışarıdan gelen baskılarla değil, bizim de kendi içimizde kabul ettiğimiz değerlerle şekilleniyordu. Bir halkın kendine ait olan şeyleri kaybetmesi, hem acı hem de korkutucuydu.

İçimdeki mühendis bir adım daha attı ve düşündü: “Belki de buradaki değerler bir zamanlar kendi sistemimizi kurmamıza yardımcı oldu. Ama bu değerler, dışarıdan gelen dayatmalarla parçalanmaya başlıyor.”

Sonuç: Kültürümüzü Kaybetmemek İçin Ne Yapmalıyız?

Sonunda, belki de bu kaybolan kimliği geri kazanmanın tek yolu, kendimize neyi kaybettiğimizi hatırlamaktan geçiyor. Kültürel emperyalizm ve asimilasyonun, sadece başkalarının kültürünü “empoze etme” değil, aynı zamanda kendi kimliğimizi kaybetmeye yönelik bir tehdit oluşturduğunu fark etmemiz gerek. Bu yazıyı yazarken, Kayseri’nin tarihi dokusunda yaşadığım kültürün, dünya ile birleşmeden önce nasıl bir yolda yürüdüğünü düşündüm. Şimdi de, bu kültürü kaybetmeden, nasıl ilerleyebileceğimizi sorguluyorum.

Çünkü sonunda, ne kadar “modern” olursak olalım, kaybolan geçmişimiz ve kimliğimiz hiç geri gelmeyecek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
betci.org